BİR SEVDADIR BEYLERCE
  Fıkralar
 
 

Ambulans Şoförü Temel
Temel Ambulans şoförü olmuş.
Bir gün bir otobüs kazası çağrısı alırlar ve hemen olay yerine giderler.
Gittiklerinde gördükleri manzara çok kötü. Her tarafta yaralılar, ölüler...
Feryatlar filan yeri göğü inletiyor..
Fakat adamcağızın biri hepsinden fazla bağırıyor, inliyor. Temel de adamın
yanına gidiyor ve bakıyor adamın iki bacağı birden kırılmış.
Basıyor fırçayı :
- Ula uşağum ayuptur bu senin yaptuğun. Şunun şurasında iki bacağın kırılmış sadece. Bak orda insanlar ölmüşler hiç ses ediyler mi?

Pilot Temel

Pilot Temel telsize var gücüyle bağırıyordu :
- "Ula, sağ motor bozuldu. Düşeyrum, düşeyrum. Meydey düşeyrum. Kule düşeyrum."
Kule hemen cevapladı :
- "Mesaj anlaşıldı. Yerinizi bildirin, yerinizi bildirin."
Temel gayet ciddi :
-"Pilot kabini, öndeki sol koltuk, pilot kabini, öndeki sol koltuk."

Temel´e Mercedes Lazım

Bizim Temel ile Cemal bir gün lüks bir otelin lobisinde güzel bir kadın görürler. Temel der ki,
- Ula Cemal, gidip bi bakayım, bu kadın bize pas verir mi?

Temel yaklaşır kadına, sorar :
- Benimle bi yemek yemek ister misunuz ?
- Bahse girerim şu kapıdaki Mercedes sizin degil.
- Değildur.
- Söyle iyi durumda bir banka hesabınız da yoktur sanırım.
- Yoktur.
- Karadeniz kıyılarında şöyle iki katlı bir çiftlik eviniz de yoktur heralde.
- Yoktur.
- Hadi o zaman çek arabanı!

Temel boynu bükük döner Cemal`in yanına :
- Ula Cemal, benim Limuzini sana versem Mercedesini bana verir misun?
- Verirum Temel`im
- Bi telefon etsem kendi bankamda bana hesap açarlar mi ?
- Açarlar Temel`im.
- Tamam o da kolay da, heralde bizim peder uçüncü katı yıkmama izin vermez...

Ambulans Şoförü Temel

Temel Ambulans şoförü olmuş.
Bir gün bir otobüs kazası çağrısı alırlar ve hemen olay yerine giderler.
Gittiklerinde gördükleri manzara çok kötü. Her tarafta yaralılar, ölüler...
Feryatlar filan yeri göğü inletiyor..
Fakat adamcağızın biri hepsinden fazla bağırıyor, inliyor. Temel de adamın
yanına gidiyor ve bakıyor adamın iki bacağı birden kırılmış.
Basıyor fırçayı :
- Ula uşağum ayuptur bu senin yaptuğun. Şunun şurasında iki bacağın kırılmış sadece. Bak orda insanlar ölmüşler hiç ses ediyler mi?

Uçan İnekler

Temel ve Dursun bir ağacın altında oturuyorlar; birden üstlerinden kocaman şeyler geçmeye başlıyor. Dursun bir bakıyor inekler uçuşuyor havada, yanlış gördüğünü zannedip bir daha bakıyor... Fakat aynı şey gerçekten inekler uçuyor.
Bunu heyecanla Temel'e söylüyor dürterek. Ama Temel oralı bile değil, gayet sakin :
-Herhalde yuvaları buralarda biryerdedir.

Cep Telefonu

Temel otobüste cep telefonuyla konusuyormus,yolcular uyarmis:

-Otobüste cep telefonuyla konusmak yasaktir!Temel telefonun öbür ucundaki arkadasini uyarir:

-Ula Cemal,otobüsün içinde konusmam yasakmis,sen konus ben tinleyeyum!dimiya

Fadime`den E-mail

Şubat ayının soğuk günlerinde, ikisi de Amerika'nın değişik bölgelerinde, ayrı ayrı iş gezilerinde olan Dursun'la karısı, Florida'da buluşup yaz sıcaklarının yaşandığı bu bölgede, bir kaç gün geçirmeye karar verirler.
Eşi, Dursun'dan önce gider Florida'ya ve ertesi gün için Dursun'a da yer ayırttıktan sonra, ona bir e-posta gönderir. Fakat mesaj, adreste bir harfi yanlış yazdığı için, Dursun yerine, bir gün önce karısı ölen Temel'e gider. Yaşı da epeyce ilerlemiş bulunan Temel, bilgisayar ekranında mesajı okuyunca, korkunç bir çığlık atar ve düşüp bayılır. Zaten çok üzgün olan Temel'in bu çığlığı üzerine ev halkı odaya dolar ve herkes yerde yatan Temel'e yardım için koşuşturmaya başlar.
Temel, bir süre sonra kendine gelir ve niçin çığlık attığını soranlara, bilgisayar ekranını gösterir:
"Sevgili Kocacığım,
Bugün, buraya ulaşır ulaşmaz, önce yarın senin gelişinle ilgili tüm işlemleri tamamladım, sonra da bana ayrılan yerime yerleştim. Burası gerçekten de dedikleri gibi çok sıcak... Seni dört gözle bekliyorum..." (Karın)

Temel ve Maymun

Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylik ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş.
Maymunun görevleri: "yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış :
"maymunu iyi besle!"

Cenaze Namazı

Temel'in annesi ölmüş. Cenaze namazında bir kenarda duruyormuş.
Soranlara:
-Pen cenaze namazi kilmasini pilmeyrum" diyormuş.
Bir müddet sonra kayınvalidesi ölmüş. Namazda Temel'i en ön sırada görenler:
-Hani sen çenaze namazi pilmezdun?
-Pu çenaze namazu tegil çi, payram namazu.

Medeniyet

Gümrük kapısından bir İngiliz, bir Fransız, bir Türk geçmek için bekliyorlarmış. Gümrük görevlileri valizlerini kontrol etmeye başlamış. Önce İngiliz'in valizine bakmışlar. İçinden 7 adet don çıkmış. "Niye 7 tane?" diye İngiliz'e sormuşlar. O da "Haftanın yedi gün var. Hepsi için bir tane. Pazartesi, Salı, Çarşamba..." demiş. "Vay be! Helal olsun medeniyete, temizliğe bak adamlardaki." Sıra Fransız'ın valizine gelmiş. açmışlar bakmışlar 8 tane don. "7'yi anladık da niye 8?" diye sormuşlar. Fransız "Pazartesi, Salı, Çarşamba... Hergün için bir tane, bir tane de ne olur ne olmaz diye yedek aldım" demiş. "Vay be! Adamlardaki temizliğe medeniyete bak!" demiş görevliler. Sıra Temel'e gelince açmışlar bakmışlar tam 12 adet don. "Vay be! Ne varsa bizim insanımızda var. Şu medeniyete, şu temizliğe bak!" Sormuşlar "Neden 12 adet?" Bizimki cevap vermiş "Ocak, Şubat, Mart,......"

Niye Koşuyorlar?

Cemal gazetesinden başını kaldırıp sorar:
-Haa bu uşaklar ne koşaylar böyle?
Temel cevap verir:
-Ula bunlar koşicudur, başbakanlık kupası için koşaylar.
-Ha kupayı çime vereceklerdur?
-Birinciye.
-Öbürkilere bir şey yok midur?
-Yoktur.
-Öyleyse onlar niye koşaylar?

Yüz Yaşında Olanı Yok mu?

Tahsilli bir genç zengin bir adamın kızını istemeye gitmişti. Adam delikanlıyı görür görmez pek beğendi ve onu kendine damat yapmak için şöyle dedi:
- Benim üç kızım var. Hiçbiri de evlenmedi. Rahat bir evlilik yapmalarını istiyorum. Bu yüzden her birine düğün zamanı yaşına göre para vermek istiyorum ki koca evine eli boş gitmesinler. Mesela onsekiz yaşında olana onsekiz milyon tümen, yirmibeş yaşında olana yirmibeş milyon tümen, otuziki yaşında olana da otuz iki milyon tümen vermek niyetindeyim. Hangisini isterseniz, benim için farketmez.
Delikanlı biraz düşündükten sonra sordu:
- Afedersiniz, sizin yüz yaşında kızınız var mı?

Derviş Evi

Nüktedan biri dervişlerden birinin evine konuk oldu.
Derviş evin tavanını zayıf ve ince tahtalarla kapatmıştı. Ağır yük altında tahtalardan çıtır çıtır sesler geliyordu.
Konuk " Derviş ! Beni bu evden başka bir yere götür. Korkarım bu tavan çökecek!"dedi.
Derviş: Korkma, korkma. Tahtaların zikir ve tespih sesidir bu.
Konuk: Zikir çeke çeke tahtalar vecde gelir ve hep birden raks ve semaya başlayıp bir de secde ederlerse, işte ondan korkarım!

Beni Davet Et

Adam cimri mi cimri arkadaşına dedi ki:
- Bunca yıldır dostluğumuz var, bir kerecik olsun davet etmedin beni.
- Davet etmedim, çünkü nasıl iştahlı olduğunu bilirim senin. Daha lokmanın birini götürmeden öbürünü alıyorsun eline!
- Sen davet et beni. Söz veriyorum, her lokmadan sonra iki rekat namaz kılacağım

İskender İle Asker

Büyük İskender'in çok hızlı koşan bir atı vardı. Bir gün atına binmiş, ordusunu teftiş ediyordu. Gözü cılız bir ata binmiş olan bir askere ilişti.
- Üstüne bindiğin şu ölümcül at da neyin nesi böyle? dedi.
Asker güldü ve
- Ben savaş meydanında kalmak için bu ata bindim. Oysa sen savaş meydanından kaçabilmek için bu hızlı ata binmişsin! dedi.

Mağaza

Kayserili Tuhafiyeci dükkanından geçimini sağlayabiliyor, bir köşede üç bes kuruş da biriktirebiliyordu.

Günün birinde sağındaki dükkan boşaldi, derken orası da tuhafiyeci oldu. Sonra solunda bir tuhafiyeci daha... Rekabet başladı, işleri
kötüye gitti.

Ama sonunda bir çözüm yolu buldu :

Sağındaki komşusu, dükkanının üzerine, gerçek ucuzluk burada yazdırmıştı.

Solundaki, en büyük tuhafiye magazası, yazılı bir bez asmıştı.

Bizimki,
ikisinin ortasina şu yazıyı koydurdu :

Magazaya buradan girilir.

Şehit

Bir mecliste herkes soyundan sopundan bahsederken Avşar Ahmet dayanamamış: -Bana bakın emmiler! Benim dedem Çanakkale’de öldü, onun gardaşı Arıburnu’nda ölmüş. Dedemin babası Cihan Harbinde Hicaz’da ölmüş. Bunlar uzaktakiler. Yakından haber ver derseniz, abiyim de Kurt Kulağı’nda Çerkez’den at çalarken şehit olmuş.

Kılığa Göre Traş

Kıranardılı bir vatandaşın geçirdiği kazadan dolayı eli yüzü yanmış, yüzünde belirgin izler kalmıştı. Yaptığı işten dolayı da o gün hırpani bir kılıkta. Görünümü karşıdaki kişiye fakir fukara, kimsesiz havası vermekte. O gün tıraş olmak için amele pazarında bulunan bir berber dükkanına girer. Berbere: -Bir sakal tıraşı yap.. Berber müşterinin haline vaziyetine bakarak içinden: - Bu adam fakir fukara birine benziyor, bu nasıl olsa para da vermez diyerek adam için taze jilet kullanmayı düşünmez. Kullanılmış jiletle adama acı ve eziyet çektirerek bir güzel tıraş eder. Tıraş olan adamın gözlerinden yaşlar gelir. Sesini de çıkartmaz. İş bittikten sonra berbere dönerek: -Eline sağlık borcum ne kadar? -On kuruş. Müşteri kendisinden beklenmeyecek bir tavırla çıkartır, o zamanın parasıyla 50 kuruş verir ve dükkandan ayrılır. Aradan 2-3 ay geçer. Aynı adam yine aynı berbere tıraş için gelir. Berber de adamı tanır. Bu sefer taze bir jilet ve daha itinalı bir şekilde tıraş eder. Tıraş bittikten sonra çıkartır berbere 10 kuruş verir. Berberin gözüne baktığını gören adam: -O zaman verdiğim 50 kuruş bu tıraş içindi. Şimdi verdiğim bu 10 kuruş da o zamanki tıraş içindi!

Eşşek Başı

İstanbul’a giden bir Kayserili ne satıldığını anlayamadığı bir dükkana, dikkati çeker bir şekilde bakmaya başlar. Kuşkulanan dükkan sahibi: -Ne bakıyorsun aptal aptal, diye sorar.
Kayserili:
-Hiç! Burada ne satılıyor diye merak ettim. Dükkan sahibi:
-Eşşek başı satılıyor der. Kayserili bu münasebetsizliğin altında kalır mı hiç. Belli… belli… görülüyor, der. Hepsi satılmış bir tane kalmış!

Bannak Komutanım

Yeşilhisar ağzı, lakabına Kirimin Mehmet derler. Gençlik çağıdır. Askerliği gelir vatani görevini yapmak üzere askere gider. Birliğine teslim olur. Aylar geçer, yıllar geçer askerlik devam eder. Bölük komutanı İstanbulludur. İstanbul lehçesi kullanır nazik ve nezaketli ince ruhlu bir insandır. Mehmet Emmi bir kaza sonucu parmağını kırar. Revire çıkma gereği hasıl olur. Bölük komutanına varır: -Gomutanım benim bannağım kırıldı beni revire gönder. Komutan, Mehmet Emmiye tuhaf tuhaf bakar: -Oğlum Mehmet, parmak de bakayım. Mehmet Emmi söyleyemez bir türlü: -Bannak gomutanım. Terhis olana dek komutanı parmak de oğlum. Mehmet Emmi: -Bannak gomutanım. Mehmet “parmak” demeden terhis olur gelir.

Piyasayı Düşürme

Öğretmen Kayserili öğrencisine sorar: -Oğlum, 3 kere 7 kaç eder? Kayserili öğrenci cevap verir: - 30 eder hocam. Öğretmen : -Nasıl olur evladım, sen böyle bir hata yapmazdın ama... neyse...Sen otur arkadaşın gelsin. Öğrenci, yerine otururken tahtaya çıkmakta olan diğer Kayserili öğrenciye seslenir: -Sakın piyasiyi düşürme, yoksa başına geleceklere karışmam.

Ay Alıp Satmıyorum

Nasrettin hoca bir gün pazara gitmiş dolaşıyor, hem de şöyle bir fiyatları yokluyor.
Ahaliden birisi de yanına sokulup soruyor :
- Hocam bugün ay kaç acaba...?
Hoca gayet sakin:
- Valla bilmem evladım uzun zamandır ay alıp satmıyorum.

Eşek Öldü

Hocanın eşeği ölmüş. Kapının eşiğine oturmuş, hüngür hüngür ağlıyormuş. Bir komşusu yaklaşarak:

- A Hoca! Geçende karın öldü, ağlamadın. Bir eşek için ağlamak sana yakışır mı?

- Nasıl ağlamam! Karım ölünce eş, dost hepiniz etrafımı aldınız, üzülme biz sana daha iyisini buluruz dediniz. Ama biri çıkıp da; Hoca ağlama, sana daha iyi bir eşek alırız demedi!!!

10 Sene Öncesi

Hoca'ya yaşını sorarlar, "Kırk" diye yanıtlar, "Tam kırk!"
On sene sonra aynı soruyu yine "Kırk" diye yanıtlayınca:
"E hocam, on yıl önce de kırk yaşında olduğunu söylemiştin" demişler. Hoca hiç bozmadan:
"Evladım, ne bileyim on sene öncesini!" diye yanıtlar.

Kuyruklu Yalan

Birgün, Nasrettin Hoca, camide bir vaaz veriyordu. Cemaatten bir kısmının esnediğini ve bir kısmının uyukladığını farketti. Bunun üzerine şöyle konuşmaya başladı:

-Bir sabah, Akşehir`den dışarı çıkmıştım. Çayın kenarında dört ayaklı ördekler su içiyorlardı...

Dört ayaklı ördek sözünü işiten cemaat, gözlerini açarak Nasrettin Hoca`yı dikkatle dinlemeye başladı. Bunun üzerine Nasrettin Hoca:

-Yahu!... Siz nasıl adamlarsınız. Deminden beri size vaaz ediyorum, uyukluyorsunuz da, kuyruklu bir yalan uydurunca hepinizin gözleri açıldı...

Konya İle Akşehir Havası

Bir gün,nasrettin hoca,konya'ya gitmiş.
Camide vaaz verirken:
-ey müslümanlar demiş,sizin kentinizin havasıyla bizim akşehir'in havası birdir.
Vaazı dinleyenlerden biri:
-nereden biliyorsun hoca'm?diye sormuş.
Nasrettin hoca:
-akşehir'de ne kadar yıldız varsa,konya' da da o kadar var, yanıtını vermiş.

Aklın Varsa Göle Koş

Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken:
- "Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı?"
diye düşünüp şeytana uyarak çalı çırpıyı yakmış. Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev almış. Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlamış tabi. Zavallı eşek can havliyle anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmaya başlamış. Bu durum karşısında hoca da eşeğin arkasından koşmaya başlamış ve olanca gücüyle bağmış:
- "Hey eşek aklın varsa göle koş!"

Göle Yoğurt Çalmak

Kimi insanlar olmayacak hevesler peşinde koşup durur. Nasreddin Hoca böylelerine ders vermek istemiş bir gün. Elinde koca bir bakraç yoğurt mayasıyla gölün kenarına gelmiş. Başlamış kaşık, kaşık dökmeye :
- Ne yapıyorsun Hoca ? demişler.
- Göle yoğurt mayası çalıyorum, demiş kıs, kıs gülerek.
- Olur mu demişler, göl yoğurt mayası tutar mı hiç ? Hoca cevabı yapıştırmış tabii.
- Ya tutarsa...

Ne Farkeder

Bir gün Nasrettin hocanın arkadaşlarından biri kendisine gelip; birisinin kendisini mahkemeye verdiğini bir buğday meselesi hakkında yardımına ihtiyacı olduğunu, kendisi için yalancı şahitlik yapmasını istemiş hocadan.
Hoca bu çok eski arkadaşını kıramamış ve yalancı şahitlik etmeyi kabul etmiş.
Fakat mahkeme boyunca sürekli "arpa" diyormuş buğday yerine. Kadı en sonunda sinirlenip:
- Be adam, dava buğday davası arpa değil. Neden sürekli arpa diyorsun şuna ? diye çıkışmış hocaya.
Hoca da gayet sakin:
- Efendim mesele yalan olduktan sonra buğday olsa ne farkeder arpa olsa ne farkeder.

Zıkkımın Kökünü Yer

Hoca o aralar paraya sıkışmıştır. Bir vatandaş gelip hoca'ya: "şeytan nerede yaşar" diye sormuş. Hoca cevabı bilmez ama vatandaşı cevapsız bırakmamak için soruyu cevaplar. Adam giderek Hocayı soru yağmuruna tutmuş ve sonunda hoca'ya: "hocam peki şeytan ne yer" diye sorar. Hoca da: "eğer benim gibi parası yoksa zıkkımın kökünü yer" demiş.

Ne Yaparsın

Güney Amerikalı bir subayla bir er konuşuyorlar.
-Savaşta bir düşmana rastlarsan ne yaparsın?
-Vururum.
-Doğru, peki bir düşman bölüğüne rastlarsan ne yaparsın?
-Vururum.
-Olmadı. Koşup karargaha haber verirsin.Peki savaş meydanında bir inek görürsen ne yaparsın?
-Vururum. Olmadı. Koşup karargaha haber veririm.
-Yine olmadı. Boynuzlarından tutup karargaha sürüklersin. Şimdi beni görürsen ne yapacağını söyle.
-Vururum.
-Olur mu canım. Ben senin komutanınım.
-Döner karargaha haber veririm.
-Yahu ben düşman bölüğü değilim ki.
-Hah tamam. Boynuzlarından tutup karargaha sürüklerim.

Cesaret

Bir gün havacilarin karacilarin ve denizcilerin en yüksek
komutanlari askerlerinin cesaretlerini
birbirlerine ispatlamak için toplanmislar. Karacilarin komutani bir
asker çagirmis. Asker "Emret komutanim" diyerek yanina gitmis.
Komutani yere yatmasini istemis. Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermis. Asker kilini bile kipirdatmadan yattigi yerde beklemis ve malumunuz ezilmis. Komutan digerlerine dönerek "iste cesaret" demis.
Havacilarin komutani bir asker çagirmis. Asker yine "Emret
komutanim" diyerek komutaninin yanina gitmis. Komutani helikoptere binmesini emretmis. Asker helikoptere binmis ve havalanmis. Daha sonra komutani askere asagiya parasütsüz atlamasini emretmis. Asker de emre itaat etmis ve atlamis. Yere çakilmis ve can vermis. Komutan da digeri gibi dönerek:
"iste cesaret" demis.
Sira gelmis denizci komutana. Denizci komutan askerini çagirmis.
Asker "Ne var lan" demis.
Komutan "Gel buraya!.." emrini vermis.
Asker de ona "Hade len" demis.
Komutan diger komutanlara dönerek
"iste cesaret.."

Amerikalı Subay

Çin’de görevli Amerikalı bir subay bir gün Pekin’de bir lokantaya girdi. Garsonun getirdiği Çince mönüye garip garip baktı. Gelen mönüden birşey anlamasa da bozuntuya vermedi ve parmağını Çince bir yazının üzerine basarak garsona gösterip, ne geleceğini merakla beklemeye başladı.
Bir müddet sonra garson bir tabak meyve getirdi. Amerikalı subay garsona meyveyi kenara koymasını işaret ederek parmağıyla listedeki başka bir yeri gösterdi. Bu kez, bir dilim pasta geldi. Subayın karnı çok acıkmıştı. Parmak yöntemiyle güzel bir yemek seçemeyeceğini de anlamış bulunuyordu. Çevresindeki masalara baktı. Karşı masada bir Çinli et yemeği yiyordu. Subay, karşı masadaki adamın yediği yemeği gösterdi ve garsona o yemekten getirmesini işaret etti.
Yemek geldi. Subay büyük bir iştahla eti yemeye başladı. Birkaç lokma sonra, şimdiye dek bu tatta bir et yemeği yemediğini fark etti. Pekin ördeklerinin ününü duymuştu. Bu acaba onun eti miydi?
Garsonu çağırdı, eti gösterdi ve kollarını kanat gibi yaparak, “Vak, vak?!” dedi.
Çinli garson soruyu anlamıştı. “Hayır” anlamında başını salladıktan sonra, doğru yanıtı verdi:
“Hav, hav, hav!”

Vatan Neyinizdir?

Komutan Mehmete soruyor,

-Vatan senin neyindir?

-VATAN BENİM ANAMDIR komutanim. Diye bağırıyor. Sıra Temel`e geliyor. Vatan senin neyindir asker, Temel:

-VATAN MEHMET`in ANASUDUR KOMUTANUM!

Tek Asker

Manevra varmış. Temel elde tüfek yerde yatıyormuş. Komutan gelip sormuş :

-Düşman önden gelirse ne yaparsın Temel?Temel cevaplamış.Şu yandan, bu yandan, arkadan gelirse, diye tekrar sormuş komutan.Temel bunları da cevaplamış.

Komutan en sonunda :

-Ya düşman tepeden gelirse, deyince.

Temel dayanamamış ve :

-Habu memleketin tek askeru ben miyum komitanum daa!

Cemal Askerde

Yeni asker olan Cemal'e komutanı sormuş :
-Savaşta siperdesin, sağ taraftan düşman askeri geldiğini gördün. peki ne yaparsın?
Cemal heyecanla cevap verir:
-Hemen çevirir silahımı üzerlerine ateş açarım komutanım. Komutan tekrar sormuş.
-Peki, karşıdan geliyorsa?
-Karşıya ateş açarım, komutanım.
-Arkadan geliyorsa ? deyince komutan, Cemal dayanamamış:
-Komutanım, bu ordunun bir askeri ben miyim da?

Kuş Sandım

Yüzbaşı evin papağanına belli başlı kelimeleri ezberletmişti.Mehmet gel, Mehmet git, şunu yap, bunu yapma v.s.
Evde kimsenin bulunmadığı bir sırada evin yeni emir eri ortalığı silip süpürmekle meşgul görünüyordu.İçeriden Mehmet diyen sesi duyunca fırladı koştu :
-Buyur, dedi ama arkası gelmedi .
Tekrar işine daldı.Bir zaman sonra tekrar çağrıldı. Şaşırmıştı. Odada bu emri beklemeye karar verdi.Papağana gözü takıldığı anda da papağan "Mehmet" diye çağırmasın mı.Derhal hazır ol vaziyetine geçerek :
-Buyur komutanım, dedi.Kusura bakma seni kuş sandımdı.

Bandırcez

Denizli ve Bandırma spor kulüpleri maç yapmaktadırlar.

Denizli taraftarları tezahurata başlarlar:
DENİZLİ! DENİZLİ! DENİZLİ!

Bandırma spor taraftarları altta kalırlarmı onlarda başlarlar:

BANDIRMA! BANDIRMA!

Denizlili taraftarlardan hemen cevap gelir:
BANDIRCEZ! BANDIRCEZ!

 

Albayı Tutuklayacakmış

Albay, binbaşıya :

-Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Bende orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi verecegim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz .O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün.

Binbaşı, yüzbaşıya :

-Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır.

Yüzbaşı, teğmene :

-Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir.

Teğmen, başçavuşa :

-Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kiyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir.

Basçavuş, askere :

-Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim techizat ile hazır olun.

Askerler kendi aralarında :

-Yarın sabah bizim basçavus Albayı tutuklayacakmış



Temel Mike Tayson`a Karşı

Birgün Temel Mike Tayson ile ünvan maçına çıkmış.

Daha ilk yumrukta Temel nakavt olmuş.
Hakem bir, iki, üç dört.. sayarken menejeri Temel'in kulağına;

- "Sakın dokuzdan önce kalkma" demiş
Temel hafifden gözlerini aralayarak menejerine sormuş;

- "Saat kaç?"

6-0

6-0 biten galatasaray fenerbahçe maçından sonra gs li arif tanınmamak için yaşlı bir adam kılığına girer ve bır cafe ye gider. Cafe de yanına yaşlı bır bayan yanaşır ve : -"naber Arif" der.

Bunun uzerıne arif delirir nasıl tanıdı bu kadın beni diye düşünüp durur. Ertesi gün yine aynı cafede aynı kadın yanaşır arifin yanına yine -"naber arif" der.

3.gün arif cok değişik bır kılıkta gider cafeye ve yine aynı kadın yanaşır ve yine -"naber arif" der. Arif dayanamayıp sorar nerden tanıyosun beni diye.
Yaşlı teyze : -"olum ben bülent len" der.

Doktor Benim

Acemi şoför yoldan geçen bir yayaya hafifçe çarpıp yere yıkmıştı.

Hemen inip adamı yerden kaldırdı.
Kaldırıma çıkmasına yardım etti, sonra:

Bakın, dedi. Yine şanslıymışsınız, şurada bir doktor muayenesi var.
İyi ki kaza burada oldu.

Adamcağız halsiz bir şekilde gülümseyerek cevap verdi:
Biliyorum...O doktor benim çünkü.

Şişeyi Evde Bıraktım

Doktor muayenede hastasına sordu:
-Sigara içiyor musunuz? Hasta:
-Elbette, dedi. Ve cebinden sigara paketini çıkararak ikram etti. Doktor reddetmedi, ikisi de sigaralarını yaktı. Doktor muayeneye devam etti:
-İçki içiyor musunuz?
-Aahh be doktorcuğum! İçerim, ama ne yazık ki şişeyi evde bıraktım.

Doktor Ressam

Bir gün ünlü bir ressam, doktor Temel`e muayeneye gelmiş.Temel para almamış, küçük bir resmi tercih edeceğini söylemiş .Ressam bür süre sonra koca bir tablo ile gelince,

-Uyy,pu çok değerli,kapul edemem.

Ressam ısrar edince,

-Peçi öyleyse, size bi fituk ameliyati borcum olsun..

Çekiniz

Adam psikiyatriste giderek derdini anlatıyordu :
- Hep aynı rüyayı görüyorum : Bir kapı var, üzerinde bir yazı... Kapıyı itiyorum,
itiyorum bir türlü açılmıyor. Ter içinde uyanıyorum.
- Kapının üzerinde ne yazılı ?
- Çekiniz yazılı.
- Anlasıldı... Siz kapıyı çekmiyor itiyorsunuz... Çekin de açılsın...

42 Yıl

İki adam yolun iki tarafından birbirlerine doğru yürüyolarmış. İkisi de diğerinin
sağ ayağını sürüyerek geldiğini farketmiş ve karşı karşıya geldiklerinde
birbirlerine bakmışlar... Önce biri sağ ayağını işaret ederek şöyle demiş:
- Vietnam, 42 yıl önce...
Bunun üzerine diğeri de kendi sağ ayağını işaret etmiş:
- At pisliği 20 adım geride...

Oruç Nasıl Bozulur

Birgün Naim Hoca'ya sormuşlar; `denize girersek orucumuz bozulur mu?´ diye.

Naim Hoca şöyle cevap vermiş;
- Ula uşahlar, Remazanda siz denize girersez orucuz bozulmaz. Amma deniz size girerse orucuz bozilir. Ona göre...

Eşşegi Bulirsin

Her yıl dünyanın bir bölgesini gezmeyi adet edinen Tortumlu, dönüşünde de gördüklerini etrafına anlatırdı.
- Memmet, bu sene nereye getdün?
- Efrikiye.
- Eeee?
- Orada safari yapduh.
- Ula safari nedür?
- Çeşüt çeşüt yaban hayvani vurduh da!
- Ya sen ne vurdun?
- Zürafa vurdum.
- Ula zürafa nedür?
- Eşşegi bülirsin?
- Hee.
- Onun ayahlari iki metre, boyni iki metre olani.
- Başga?
- Kergedan vurdum.
- Ula o nedir?
- Eşşegi bülirsin?
- Hee.
- Ondan üş teneyi birleşdirirsin burnuna da bir tikinti yapirsin, o.
- Başga?
- Piton vurdum.
- Piton ne ki?
- Eşşegi bülirsin?
- Hee.
- Şeyini de bülirsin?
- Helbe.
- Onun dört metre olani. Ama eşşeg yoh!

Gurbet

İstanbul'a gurbete giden Erzurumlu, dönüŞte karısına istanbul'lu hanımların, akşam eve dönen kocalarını, kapıda nasıl karşıladıklarını "Hoş geldin kocacığım, üşümüşsün, yorulmuşsun!" gibi kibar, nazik laflar ettiklerini anlatmış. Belli ki o da karısının kendisini öyle karşılamasını istiyor....

Aksam eve gelmiş, kar, tipi, soğuk, karısı kapıyı açmiş :

-Uy kocacığım, it gibi titriyisen...

Eeleyse Niye Durdun

Erzurum'lu bir hanım telaşla koşarak belediye otobüsünü durdurmaya uğraşıyor. Halk ıslıklıyor. Şoför acı bir frenle duruyor.
Kadın:
- Gardaş bu otubus İlice'ye gidir mi?
Şoförün canı burnunda, araba dolu, zor durmuş, kızgınlıkla
- Heyir baci, getmez!
Kadın:
- Vış! eleyse niye durdun!

Heç Belli Olmaz

Tortum'lu iki kardeş, yan köyden kız kaçırmış, kendi köylerine dönüyorlardı. Arazi malum patika! Büyük kardeş önde kız ortada küçük kardeş arkada. Kız hangi kardeşe kaçırıldığını merak edip arkadaki küçüğe yanaştı ve sordu:
- Bahasan beni hangüze kaçırdıııız?
Küçük kardeş şöyle bir bıyıklarını burduktan sonra :
- Orası heç bellim olmaz! Hele bir eva gidah!

Ne Tilkisi

Tebrizkapı civarında bir camide müezzinlik yapan Emin Hafiz, darlandıkça uydurduğu firkete ile yardım kasasından kağıt paraları aşırmaktadır.
İmam Efendi, kasadan sürekli bozuk para çıkmasına bir anlam veremez ve işi kolaçan ettiğinde durumu anlar. Münasip bir lisanla bunu Emin Hafiz'e söyler:
- Hafiz, diyirem ecep bu kasaynan bir tilki mi oynir?
Tilkiliği kendine yediremeyen Emin Hafiz, elini yumruk yapıp göğsüne vura vura:
- Ne tilkisi Hocam, bu aslan bu aslan!

Daha fazlasını mı istiyorsunuz öyleyse aşağıda ki butona tıklayın!!

 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol